L'huître
Le parti pris des choses (1942)
L'huître, de la grosseur d'un galet moyen, est d'une
apparence plus rugueuse, d'une couleur moins unie, brillamment blanchâtre.
C'est un monde opiniâtrement clos. Pourtant on peut l'ouvrir : il faut alors la
tenir au creux d'un torchon, se servir d'un couteau ébréché et peu franc, s'y
reprendre à plusieurs fois. Les doigts curieux s'y coupent, s'y cassent les
ongles : c'est un travail grossier. Les coups qu'on lui porte marquent son
enveloppe de ronds blancs, d'une sorte de halos.
A l'intérieur l'on trouve tout un monde, à
boire et à manger : sous un firmament (à proprement parler) de nacre, les cieux
d'en-dessus s'affaissent sur les cieux d'en-dessous, pour ne plus former qu'une
mare, un sachet visqueux et verdâtre, qui flue et reflue à l'odeur et à la vue,
frangé d'une dentelle noirâtre sur les bords.Parfois très
rare une formule perle à leur gosier de nacre, d'où l'on trouve aussitôt à
s'orner.
Francis Ponge
İstiridye
Şeylerin doğası (1942)
İstiridye, ortalama bir çakıl taşı kalınlığında, ondan
daha pütürlü bir görüntüye sahip ve daha tek renklidir; parlakça
beyazımtıraktır. İstiridye dünyası inatçı bir şekilde kapalıdır. Fakat açılamaz
da değildir: bir bezin içersine konulmalı ve kör, çentikli bir bıçakla birçok
defa zorlanmalıdır. Bu esnada meraklı, ısrarcı parmaklar kesilebilir, tırnaklar
kırılabilir: öyle kolay bir iş değildir bu. Vurulan darbeler, tıpkı harelere
benzeyen beyaz halkalarla bezeli kapağında izler bırakır.
İçeride yenilip içilebilir tastamam bir dünya bulunur:
sedeften gökkubbenin(uygun bir adlandırma gerekirse) altında, alttaki semalar
üstteki semaların üzerine kapanır, ve bir su birikintisinden fazlası olmayan,
buruna ve göze gel-gitler yapan, kenarları siyahımtırak bir dantelle
saçaklanmış yeşilimsi, yapışkan bir damla oluşturur.
Çok nadir zamanlarda, damla şekillenir ve istiridyenin
sedeften yutağına inci işler; bulunur bulunmaz da birinin mücevheri haline
gelir.
Francis Ponge
Çeviri: Gizem Aktaşlı
Kapalı deniz canlısı ve kapalı şiir dünyası: İstiridye
Ponge’un dil ile olan anlaşmazlığı, sözü
kısıtlayıcı ve yetersiz bulmasıyla beraber onu kendini en rahat ifade
edebileceği yere yöneltir: yazı. Dilin nesnelere atfettiği tanımlamalar Ponge'a
asla yeterli ve doğru gelmez: «Ansiklopedilere baktığımda okuduğum
açıklamalarda gördüğüm şu: objeler gerçek anlamlarıyla, onlara uygun düşen
anlamlarıyla orada yer almıyorlar. Benim amacım böyle bir ansiklopedi
yaratmak.»
Kendisine şair, eserlerine şiir denmesini
kesinlikle istemeyen Ponge, eserleri için şu tanımı yapar: ‘ « définitions-descriptions esthétiquement
et rhétoriquement adéquates » (retorik ve estetik olarak uygun
tanımlamalar ve betimlemeler)
Objelere uygun tanımlar vermek, dünyaya ve
içerisinde yaşadığımız çevrede bulunanlara dair bakış açımızı yenileme gücüne
sahiptir. Ponge’un amacı yeni bir dünya yaratmak ya da oradan kaçmak değildir;
içinde bulunduğumuz dünyada kabul gören bir takım gerçeklikleri baştan
tanımlamaktır. «Taş kalpli» olduğunu düşündüğümüz bir kimseye bunu dememizin
sebebi, kafamızdaki genel anlamıyla taşın sert ve görece olarak kolay kırılamaz bir
madde olmasıdır. Sözlüğü açıp tanımlamasına baktığımızda da şu tanımla
karşılaşırız «Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini
içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde». Oysa Ponge
bir çakıl taşını, bir çakıl taşı olana dek geçirdiği yolculuk ile ele
alır. Şeyleri doğada bulundukları haliyle, insan müdahelesi ile
forma sokulmamış, ekleme ve çıkarma yapılmamış, tanımlamaların
sınırlandırmasına girmemiş haliyle değerlendirir ve bu anlayışla onları yeniden
betimlemek ister; dil tarafından kuşatılmış ve bizim tarafımızdan kabul edilmiş
anlamlarıyla değil. Halihazırda verili anlamların dağınık ve soyut
olduğunu, şeylerin anlamlarını tam ifade etmediğini, şeylere yeni tanımlamalar
yapmanın insanlık ve doğa arasındaki bağı kuvvetlendireceğini savunur. Bu
şekilde tanımlanan taş belki de «taş
kalpli» tanımındaki olumsuz anlamını yitirebilir. Taş, merhametsiz
ve duyarsız olma kavramıyla örtüşebilmek için içersinden çıkartılmış sert ve
katı olma tanımından çok daha fazla şeyler ifade ettiğinde, anlam temelli
değişir. Burada belki de şu soru aklımıza gelebilir: insanların tasavvurlarında
bir çakıl taşı ile bir elması birbirinden ayıran şey nedir?
Ponge, duyguları ifade edebilmek için
kullanan kelimelerin (ki kendisi için duyguları dil ile ifade etmek
imkansızdır) aynı zamanda bir şeyi betimlemek için de kullanıldığının altını
çizerek «Duygularımı karıştırmadan, olabildiğince objektif bir şekilde
yazmaya çalışıyorum. Yağmurla ilgili yazarken onu hislerimi anlatsın diye
kullanmıyorum, ben Yağmur’u yazıyorum». Ponge, anlamı indirgeyerek,
sadeleştirerek ve basitleştirerek oluşturur tanımlamalarını. Betimlediği obje
sonunda ona uygun olan anlama kavuşur, gereksiz ve onu soyutlaştırıp solduran
tüm tanımlamalar Ponge tarafından dışarıda bırakılır.
İstiridye şiirinde yer alan kelime
seçimleri, kişileştirmeler ve ikircikli yazı üslubu bizi istiridyenin ne
olduğundan anlamca uzaklaştırabilecek hiçbir subjektif yoruma
yönlendirmez; alt metin bize tasasızca ulaşırken bir yandan da istiridyenin
tanımını okuruz, her şey objektiftir. Betimlemeyi
yapmak adına seçilen kelimeler birkaç anlamı birden sırtlamış durumdadır. Amacı istirdiyeyi olmadığı bir şey gibi göstermek
değildir, onu doğada bulunan haliyle tanımlamaktır. Bu yüzden sedeften
gökkubeden bahsederken araya girer, «uygun bir adlandırma
gerekirse» ve «parlak beyazımtırak», parlak
kelimesinin göz alıcılığı hemen ardından tam beyaz olmayan, beyazımtırak
ifadesiyle dengelenir.
Eşzamanlı olarak iki ayrı anlam ulaşır bize: maddesel
dünyamızaki istiridye ve şiir dünyasının alegorisi olarak istiridye.Ponge bize istiridyeyi açmak için bir kullanma
kılavuzu sunar: «il faut alors la tenir au creux
d'un torchon/bir bezin içerisine konmalı». Fransızcada emir kipi
olarak kullanılan Il faut kalıbına yemek tarifleri, uyulması
gereken kuralları içeren levhalar ve kullanma kılavuzlarında sık rastlanır (fr.falloir/latin
fallere). Ve aynı zamanda da bizi şiirin öyle herkese açık olmayan, «inatçı
bir şekilde kapalı» dünyasına davet etmektedir. Şiir
sanatını kolay yoldan anlamak isteyen « meraklı ve ısrarcı parmaklar» bunun
için uğraşmak zorunda kalacaktır: şiir başlı başına bir dünyadır ve
keşfedilmesi, üzerinde düşünmesi ve deşifre edilmesi gerekir, bu da «öyle
kolay bir iş değildir». Bu noktada, Baudelaire'in Albatros şiirini
anımsatırcasına, kör ve çentikli bir bıçak girmektedir işin içine; bu da
bize istiridyeyi açmaya çalışan kişinin, içindekine ulaşabilmek için ne kadar
sert bir yol kullandığını anlatmak ister gibidir. Tıpkı şairi anlamayan hoyrat
tayfaların albatrosun kanadını kırması gibi.
Fakat bir kere açılınca, orada « yenilip
içilebilir » bir dünya bulunur. İlk bakışta, ya da okuyuşta, anlamsız
ve karmaşık bir dünyadır bu; içerisinde şekilsiz «yeşilimsi, yapışkan bir
damla» vardır sadece; tıpkı anlamını okuyarak değil deşifre ederek
keşfettiğimiz bir şiir gibi. Anlaşıldıktan sonra ise şiir bize büyük bir
haz verir, ihtiyacı olan besini alan ruh artık doymuştur.
Ponge, açar açmaz inciyi hazır ve nazır
bulmamızı istemez; eser kimilerinin beklediği gibi «Nadir zamanlarda
içerisinde bir inci buluruz.» şeklinde bir son ile bitmez. İstiridyenin
içerisinde yer alan «yeşilimsi, yapışkan bir damla» tıpkı bir
şiir gibi «şekillenir» ve «sedeften yutağına işlenir». Burada
kullanılan ifade, Ponge'un titiz kelime seçimlerine bir örnektir : «Perler», tam anlamıyla «dekoratif
olarak kullanılacak bir kumaşa inci işlemek» anlamına gelir, maharet
isteyen bir iştir bu. Büyük emekle oluşturulmuş bu nadide parçaya
ulaşabilen kişi, ona sahip olmaya hak kazanır.
« Oui !
Oui ! c’est bien ainsi qu’il faut concevoir l’écriture : non comme la
transcription, selon un code conventionnel, de quelque idée (extérieure ou
antérieure), mais à la vérité comme un orgasme (…). »
« Evet,elbette ! Yazım olağan bir kodla dışsal ya
da içsel bir düşünceyi kopya edermiş gibi değil, büyük bir haz
patlaması gibi tasarlanmalıdır. »
Kaynak:
Francis Ponge - Le parti pris des choses (1942)
Jean-Michel Maulpoix - Par quatre chemins: Saint-John
Perse, Henri Michaux, Francis Ponge, René Char.
Francis
Ponge DOCUMENTAIRE (1965) - Vers Francis Ponge.
"The Rhapsody
of Things as They Are": Stevens, Francis Ponge, and the Impossible
Everyday,Andrew Epstei.