8 Eylül 2019 Pazar

L'huître/İstiridye - Francis Ponge (Traduction et commentaire)

L'huître
Le parti pris des choses (1942)

L'huître, de la grosseur d'un galet moyen, est d'une apparence plus rugueuse, d'une couleur moins unie, brillamment blanchâtre. C'est un monde opiniâtrement clos. Pourtant on peut l'ouvrir : il faut alors la tenir au creux d'un torchon, se servir d'un couteau ébréché et peu franc, s'y reprendre à plusieurs fois. Les doigts curieux s'y coupent, s'y cassent les ongles : c'est un travail grossier. Les coups qu'on lui porte marquent son enveloppe de ronds blancs, d'une sorte de halos.

A l'intérieur l'on trouve tout un monde, à boire et à manger : sous un firmament (à proprement parler) de nacre, les cieux d'en-dessus s'affaissent sur les cieux d'en-dessous, pour ne plus former qu'une mare, un sachet visqueux et verdâtre, qui flue et reflue à l'odeur et à la vue, frangé d'une dentelle noirâtre sur les bords.Parfois très rare une formule perle à leur gosier de nacre, d'où l'on trouve aussitôt à s'orner.


Francis Ponge

İstiridye
Şeylerin doğası (1942)

İstiridye, ortalama bir çakıl taşı kalınlığında, ondan daha pütürlü bir görüntüye sahip ve daha tek renklidir; parlakça beyazımtıraktır. İstiridye dünyası inatçı bir şekilde kapalıdır. Fakat açılamaz da değildir: bir bezin içersine konulmalı ve kör, çentikli bir bıçakla birçok defa zorlanmalıdır. Bu esnada meraklı, ısrarcı parmaklar kesilebilir, tırnaklar kırılabilir: öyle kolay bir iş değildir bu. Vurulan darbeler, tıpkı harelere benzeyen beyaz halkalarla bezeli kapağında izler bırakır.

İçeride yenilip içilebilir tastamam bir dünya bulunur: sedeften gökkubbenin(uygun bir adlandırma gerekirse) altında, alttaki semalar üstteki semaların üzerine kapanır, ve bir su birikintisinden fazlası olmayan, buruna ve göze gel-gitler yapan, kenarları siyahımtırak bir dantelle saçaklanmış yeşilimsi, yapışkan bir damla oluşturur.

Çok nadir zamanlarda, damla şekillenir ve istiridyenin sedeften yutağına inci işler; bulunur bulunmaz da birinin mücevheri haline gelir.

Francis Ponge
Çeviri: Gizem Aktaşlı



 Kapalı deniz canlısı ve kapalı şiir dünyası: İstiridye

Ponge’un dil ile olan anlaşmazlığı, sözü kısıtlayıcı ve yetersiz bulmasıyla beraber onu kendini en rahat ifade edebileceği yere yöneltir: yazı. Dilin nesnelere atfettiği tanımlamalar Ponge'a asla yeterli ve doğru gelmez: «Ansiklopedilere baktığımda okuduğum açıklamalarda gördüğüm şu: objeler gerçek anlamlarıyla, onlara uygun düşen anlamlarıyla orada yer almıyorlar. Benim amacım böyle bir ansiklopedi yaratmak.»

Kendisine şair, eserlerine şiir denmesini kesinlikle istemeyen Ponge, eserleri için şu tanımı yapar: ‘ « définitions-descriptions esthétiquement et rhétoriquement adéquates » (retorik ve estetik olarak uygun tanımlamalar ve betimlemeler)
Objelere uygun tanımlar vermek, dünyaya ve içerisinde yaşadığımız çevrede bulunanlara dair bakış açımızı yenileme gücüne sahiptir. Ponge’un amacı yeni bir dünya yaratmak ya da oradan kaçmak değildir; içinde bulunduğumuz dünyada kabul gören bir takım gerçeklikleri baştan tanımlamaktır. «Taş kalpli» olduğunu düşündüğümüz bir kimseye bunu dememizin sebebi, kafamızdaki genel anlamıyla taşın sert ve görece olarak kolay kırılamaz bir madde olmasıdır. Sözlüğü açıp tanımlamasına baktığımızda da şu tanımla karşılaşırız «Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde». Oysa Ponge bir çakıl taşını, bir çakıl taşı olana dek geçirdiği yolculuk ile ele alır.  Şeyleri doğada bulundukları haliyle, insan müdahelesi ile forma sokulmamış, ekleme ve çıkarma yapılmamış, tanımlamaların sınırlandırmasına girmemiş haliyle değerlendirir ve bu anlayışla onları yeniden betimlemek ister; dil tarafından kuşatılmış ve bizim tarafımızdan kabul edilmiş anlamlarıyla değil. Halihazırda verili anlamların dağınık ve soyut olduğunu, şeylerin anlamlarını tam ifade etmediğini, şeylere yeni tanımlamalar yapmanın insanlık ve doğa arasındaki bağı kuvvetlendireceğini savunur. Bu şekilde tanımlanan taş belki de «taş kalpli»  tanımındaki olumsuz anlamını yitirebilir. Taş, merhametsiz ve duyarsız olma kavramıyla örtüşebilmek için içersinden çıkartılmış sert ve katı olma tanımından çok daha fazla şeyler ifade ettiğinde, anlam temelli değişir. Burada belki de şu soru aklımıza gelebilir:  insanların tasavvurlarında bir çakıl taşı ile bir elması birbirinden ayıran şey nedir?


Ponge, duyguları ifade edebilmek için kullanan kelimelerin (ki kendisi için duyguları dil ile ifade etmek imkansızdır) aynı zamanda bir şeyi betimlemek için de kullanıldığının altını çizerek «Duygularımı karıştırmadan, olabildiğince objektif bir şekilde yazmaya çalışıyorum. Yağmurla ilgili yazarken onu hislerimi anlatsın diye kullanmıyorum, ben Yağmur’u yazıyorum». Ponge, anlamı indirgeyerek, sadeleştirerek ve basitleştirerek oluşturur tanımlamalarını. Betimlediği obje sonunda ona uygun olan anlama kavuşur, gereksiz ve onu soyutlaştırıp solduran tüm tanımlamalar Ponge tarafından dışarıda bırakılır.


İstiridye şiirinde yer alan kelime seçimleri, kişileştirmeler ve ikircikli yazı üslubu bizi istiridyenin ne olduğundan anlamca uzaklaştırabilecek hiçbir subjektif yoruma yönlendirmez; alt metin bize tasasızca ulaşırken bir yandan da istiridyenin tanımını okuruz, her şey objektiftir. Betimlemeyi yapmak adına seçilen kelimeler birkaç anlamı birden sırtlamış durumdadır. Amacı istirdiyeyi olmadığı bir şey gibi göstermek değildir, onu doğada bulunan haliyle tanımlamaktır. Bu yüzden sedeften gökkubeden bahsederken araya girer, «uygun bir adlandırma gerekirse» ve  «parlak beyazımtırak», parlak kelimesinin göz alıcılığı hemen ardından tam beyaz olmayan, beyazımtırak ifadesiyle dengelenir.

Eşzamanlı olarak iki ayrı anlam ulaşır bize: maddesel dünyamızaki istiridye ve şiir dünyasının alegorisi olarak istiridye.Ponge bize istiridyeyi açmak için bir kullanma kılavuzu sunar: «il faut alors la tenir au creux d'un torchon/bir bezin içerisine konmalı». Fransızcada emir kipi olarak kullanılan Il faut kalıbına yemek tarifleri, uyulması gereken kuralları içeren levhalar ve kullanma kılavuzlarında sık rastlanır (fr.falloir/latin fallere). Ve aynı zamanda da bizi şiirin öyle herkese açık olmayan, «inatçı bir şekilde kapalı» dünyasına davet etmektedir. Şiir sanatını kolay yoldan anlamak isteyen « meraklı ve ısrarcı parmaklar» bunun için uğraşmak zorunda kalacaktır: şiir başlı başına bir dünyadır ve keşfedilmesi, üzerinde düşünmesi ve deşifre edilmesi gerekir, bu da «öyle kolay bir iş değildir». Bu noktada, Baudelaire'in Albatros şiirini anımsatırcasına, kör ve çentikli bir bıçak girmektedir işin içine;  bu da bize istiridyeyi açmaya çalışan kişinin, içindekine ulaşabilmek için ne kadar sert bir yol kullandığını anlatmak ister gibidir. Tıpkı şairi anlamayan hoyrat tayfaların albatrosun kanadını kırması gibi.

Fakat bir kere açılınca, orada « yenilip içilebilir » bir dünya bulunur. İlk bakışta, ya da okuyuşta, anlamsız ve karmaşık bir dünyadır bu; içerisinde şekilsiz «yeşilimsi, yapışkan bir damla» vardır sadece; tıpkı anlamını okuyarak değil deşifre ederek keşfettiğimiz bir şiir gibi. Anlaşıldıktan sonra ise şiir bize büyük bir haz verir, ihtiyacı olan besini alan ruh artık doymuştur.

 Ponge, açar açmaz inciyi hazır ve nazır bulmamızı istemez; eser kimilerinin beklediği gibi «Nadir zamanlarda içerisinde bir inci buluruz.» şeklinde bir son ile bitmez. İstiridyenin içerisinde yer alan «yeşilimsi, yapışkan bir damla»  tıpkı bir şiir gibi  «şekillenir» ve «sedeften yutağına işlenir». Burada kullanılan ifade, Ponge'un titiz kelime seçimlerine bir örnektir : «Perler», tam anlamıyla «dekoratif olarak kullanılacak bir kumaşa inci işlemek» anlamına gelir, maharet isteyen bir iştir bu. Büyük emekle oluşturulmuş bu nadide parçaya ulaşabilen kişi, ona sahip olmaya hak kazanır.


 « Oui ! Oui ! c’est bien ainsi qu’il faut concevoir l’écriture : non comme la transcription, selon un code conventionnel, de quelque idée (extérieure ou antérieure), mais à la vérité comme un orgasme (…). »

« Evet,elbette ! Yazım olağan bir kodla dışsal ya da içsel bir düşünceyi kopya edermiş gibi değil, büyük bir haz patlaması gibi tasarlanmalıdır. »


Kaynak: 
Francis Ponge - Le parti pris des choses (1942)
Jean-Michel Maulpoix - Par quatre chemins: Saint-John Perse, Henri Michaux, Francis Ponge, René Char. 
Francis Ponge DOCUMENTAIRE (1965) - Vers Francis Ponge.
"The Rhapsody of Things as They Are": Stevens, Francis Ponge, and the Impossible Everyday,Andrew Epstei.